Mustafa Özyıldız

Mustafa Özyıldız

Torosların Bereketli Hilalindeki Ereğli-4

1950-1990 yılları arasındaki periyotta emsal kentler arasında çok iyi bir noktada olan kentimiz bugün pek çok iktisadi ve sosyal  problemlerini çözme noktasında zorlanmaktadır. Kent cumhuriyet dönemi 3 beyaz isimlendirilen sanayileşme sloganındaki kumaş, un ve şeker endüstrilerinden belirli dönemlerde önemli üretimler sağlamışsa da, bugün şehir, et ve süt üretimi ve buna dayalı sanayiler, meyve ve sebze üretimi ile diğer tarımsal ürünler, katma değeri yüksek tarım ve hayvancılık ürünleri dışında 3. bir sektörün geliştirilmesi yönünde bir çalışmaya ve ufka sahip değildir. Bu şartlar altında bölgesel avantajlarımızı iyi kullandığımızdan söz edilemez,yakın zamanda belediye bünyesinde  kurulan strateji koordinatörlüğünün faaliyetleri  bu yönde ümitleri artırmaya vesile olacaktır.Bu amaçla ereğli dışındaki beşeri sermaye unsurlarını organize ederek (Ankara’daki üst düzey memur ve bürokratlarımızı; İstanbul, İzmir, Mersin, Bursa’daki sanayicilerimizi; yurtiçi ve yurt dışındaki 300’e yakın akademisyenlerimizi şehir için katkı yapmaya) ikna eder duruma gelmeliyiz.

 

Şehirle ilgili yeni bir projeksiyon olarak Ereğli, son yıllarda oldukça revaçta olan “yavaş-sakin şehir” adlandırmasına uygun bir şehire dönüşebilir.. Deniz turizmi dışında çağımızın en aktif turizm getiriside sakin şehirlerden elde edilmektedir. Sakin şehir olabilmek için çevre ve altyapı politikaları, kentsel kalite, yerel üretimi korumak, misafirperverlik ve slowfood aktivitelerinin desteklenmesi gereklidir. Nüfusun yüz binden az olması, geleneksel yapıların korunması, trafiğin azaltılması, yerel ürünlerin kullanılması, yenilenebilir enerji kullanımı, fastfood dükkânları yerine yerel yemeklerin sunulduğu restoranların desteklenmesi, eski yapıların restore edilmesi, gürültü kirliliğinin engellenmesi, hava kalitesinin yükseltilmesi, organik ürün üretilmesi, el sanatlarının korunması  gibi  sakin şehir turizmi için gerekli şartlar hızlıca gerçekleştirilebilmelidir.

Ereğlimiz de kent merkezi ve civar köylerde büyükbaş hayvancılık işletme sayılarının 5-8 binli sayılara hayvan varlığı sayısında 100-200 binli rakamlara ulaşması gelinen noktayı gösterir. Bu kadar kesif hayvan barınağı ve işletmelerin bir kısmının kent merkezi ve yakın bölgelerde bulunması kent merkezinin turizm kenti olmasının önündeki en büyük engeldir. Kent içi mahallelerde büyükbaş hayvan besi barınaklarının süratli olarak kent dışına yapılacak organize hayvancılık bölgesine taşınması bu anlamda büyük önem arz etmektedir. Bölgesel avantajlarımızı iyi kullanıp büyük kentlere yakınlığımızı Ankara Beypazarı ilçesi örneğindeki gibi tarih ve doğa turizmi alanlarında değerlendirebilmemiz mümkündür.

Günümüzde Türk toplumu özellikle sosyo-kültürel yönden önemli değişimler yaşamaktadır. Bu değişimlerden ereğlide nasibini almaktadır. Sosyal değişim, komşuluk ve akrabalık gibi sosyal çevremizle ilgili ilişkilerimizin kentleşme ile birlikte zorunlu olarak farklılaşmaktadır. Sosyal yapımızdaki bu farklılaşma yardımlaşma ve dayanışma gibi bazı sosyal değerlerimizin kaybolmasına zemin hazırlıyorsa bu değişimin olumlu seyrettiği söylenemez. Eskiye özlem haddizatında insaniyetimize duyulan hasrettir. Genel gidişatın seyri hakkındaki düşünceler, refah artışına rağmen iyiye gitmediği yönündedir. Maddi gelişme manevi zenginliğinizi alıp götürüyor ise sosyal dokumuza eninde sonunda zarar verir. Sosyal değişimi Türkiye’de olumsuz etkiyen önemli faktör göç ve çarpık kentleşmedir. Siyasi belirsizlikler, ideolojik gerginlik sosyo-kültürel ve siyasi faktörler sosyal hayatta davranışlarımızın sağlıklı şekilde devam etmesini zorlaştırmaktadır. Modernleşme ahlakî değerlerde de sıkıntı meydana getirmiştir. Günlük hayatımızda erdemli tutum ve davranışlar sergileyebilmenin zorlukları karşısında birlikte huzur içinde yaşamak zorlaşmıştır. Geleceğe dair kişisel beklentilerimizi oluşturup geliştirirken, fedakârlık, kanaat, sabır, şefkat ve şükür gibi ahlaki ölçüleri dikkate almayı unuttuk. Kayırma, suiistimal, nemelazımcılık, hedonistçe (zevk düşkünü) yaşama arzusu ilerledi. Türkiye’deki birey anlayışı, batıdaki gittikçe yalnızlaşan birey anlayışına yaklaştıkça sosyal bozulma da hızlanmıştır. Ailenin ihmal edildiği sorumsuz bir hayat yaşama düşüncesi gün geçtikçe revaçta bir tarz oldu. Batı değerlerindeki bireycilik, bencilliği ön plana çıkardı. Bu durum insanları, duyarlı ve sosyal olmaktan uzaklaştırmıştır. Batının örnek almamız gereken değerleri olan bilim teknik, araştırmaya verilen önem, iş ahlakı, iş profesyonelliği, çalışkanlık, dakiklik, sözünde durma erdemi vb. anlayışı görmezden gelinir oldu.

Türk toplumunda sosyal eylemlerimizdeki manevi boyutun önemi tam olarak anlaşılamadığı için sosyal faydası büyük olan programlara ve aktivitelere zaman ayırmak kaybedilmiş vakit olarak görülmeye başlanmıştır.  “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” düsturunu toplum olarak hatırda tutamadığımız bir gerçektir. Ereğli’nin güven ve sükûnunun azaldığını hisseden kentimiz insanı,  oluşan bu tablo ile sabrının zorlandığı noktalara geldiğini hissetmektedir.

Kalabalıklar içerisinde yalnızlaşan Türk insanı, çevresinin desteğini yeterince göremiyorsa umutsuz ve çaresiz durumlara düşmektedir. İşsizlik, kötü giden aile hayatı, hayal ve beklentilerin gerçekleşmemesi, ekonomik sıkıntıların üst üste gelmesi, insanları stres, depresyon vb. ruhsal bunalımlara sürüklemektedir.  Ereğli’de son yıllarda yakınını katleden, kendi canına kıyan insanlara dair haberleri sıkça duymaktayız. Cinnetin ruhsal bozulma ile ilgili olduğu bilinen bir gerçektir. Şehrimizde son 20 yılda 200 civarındaki cana kıyma, cinnet, ölümlü olay gerçekleşmiştir. Dilenci sayısındaki artışlar, uyuşturucu kullanımına yönelme, talih oyunlarına düşkünlük, gençlerde diğital oyunlara,internete  yönelme  aslında şehrimizde var olan çaresizliğin de ilk göstergeleridir. Ekonomik olarak toplumu güçlendirme yanında manevi alanda da toplumu ve bireyleri güçlendirme, manevi kaynaklarını muhafaza edebilmesinin geliştirilmesi gerekmektedir. Demokratik ülkelerde özgürlüklerle birlikte bireysellik artıp, sosyal ve manevi sorumluluklar köreltiliyor ise çok gelişmiş kapitalist toplumlarda sosyal afetler ve buhranlar görülebilir. Gençlerimize sosyal ahlak eğitimleri çerçevesinde şiddet ve intikam yerine hoşgörü kültürünü, kardeşlik kültürünü aşılayarak toplumsal çatışmalara yol açan sosyal riskleri azaltabilmeliyiz.

Ereğli’de gelişen sivil toplum örgütlerinin artan oranda düşkün ve fakir kesim ile maddi desteğe muhtaç her düzeydeki öğrencilere burs sağlama konusunda toplumun her kesiminden katılımla faaliyet göstererek hareket etmesi gerekmektedir. Huzurevi ve sığınma evlerinin sayısının artırılması ihtiyacı söz konusudur. Bu konuda kamu imkânları ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği zaruridir. Genç nüfusun ve şehir halkının rehabilitasyon merkezlerinde, huzurevlerinde yapılan çalışmalara sosyal projelerle katılımlarının ve ilgilerinin artırılması sağlanmalıdır. Ereğli’mizde 80’e yakın vakıf ve dernek faaliyette olmasına karşın, birleşik dernek yapılarına federasyon şekline  geçilememiştir. Bölgemizde sosyal organizasyonlar için istenilen işbirliği ve sinerji oluşamamış ve kamuoyu oluşumuna yönelik bir üst yapıda hayata geçirilememiştir, kamuoyu oluşturmada yazılı ve görsel yerel  basınımızın yetersiz kaldığını da zikretmeliyiz, Derneklerin bir kısmının siyasete mesafeli durması ve faaliyetlerini buna göre organize etmesi  gerekirken tam tersi bir duruşla siyasetle iç içe bir tavır sergilemeleri yada farklı beklentilerle çalışıyor olmaları, halkın ilgisinin yeterince olmamasına da sebep olmaktadır. Yerel STK’ların güçlendirilmesi için Konya Kalkınma Ajansı, AB Genel Sekreterliği ve Bakanlıklarca desteklenecek projelerin yürürlüğe koyabilecek kadroların yetiştirilmesi  ve organizasyonu ile derneklerin aktif hale getirilmesi zaruridir.

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.