Mustafa Özyıldız

Mustafa Özyıldız

EREĞLİLİ ÖNEMLİ BİR İŞ İNSANI ÖMER BOLAT

Son çeyrek asırda Ereğlili olup , siyasette genel başkan yardımcılığına  ve iş dünyasında CEO  görevine kadar yükselebilmiş ,iş ve siyaset ve ilim adamlığı meşguliyetini birarada  götürebilmiş nadir kişilerden birisidir, hemşehrimiz  Ömer BOLAT.
 Aile kökeni tam bir Türkiye mozayiği olan Ömer Bolat’ın dedesi Çerkez, baba annesi Arap, diğer dedesi ve anneannesi ise Türkmendir. (Bekdik) Bolat Ereğli merkeze yakın bir köyden olan soğuk demir ustası  bir zanaatkar babanın ve ev hanımı annenin ortanca çocuğu.30 Ağustos 1963’te  dünyaya geldi. Geçim sıkıntısını aşmak için Konya’dan İstanbul’a göçen ailenin yaşamı hiç kolay değildi. Çocuklar küçük yaşta otoriter karakterli babanın etrafındaydı. Evin üçüncü çocuğu Ömer Bolat, babasının eğitimde hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağını 7 yaşındayken hissetti,70’li yıllardı ve Türkiye ekonomisi sıkıntılıydı. 5 çocuklu ailesini geçindirmek için farklı işleri deneyen baba, 1970’li yılların ortasında melamin tabak üretimine başladı. İş hayatının zorluklarını çocuk ellerinde hisseden Ömer Bolat, yazları babasının işyerinde üretime katıldı. 5-6 yaşlarında demir ustalarını yakından izledi. 12-13 yaşında melamin tabak üretimini çok iyi beceriyordu. İşçiler 8 saatte 450 tabak, 13’lük Bolat 600 tabak üretiyordu. Ama kurtuluş okuldaydı. Bunda annesinin etkisi önemli olacaktı. “O zor dönemlerde okumak bir kurtuluş yoluydu. Ekonomik zorluklar bizi okula daha fazla itiyordu. Okuldan sonra hemen iş bulurum diye ticaret lisesi sınavını kazandım. Okul bittiğinde muhasebeci olmayı düşünürken üniversite sınavına girdim ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nü kazandım.”
Bolat’ın dedesi de, babası da sıkı Demokrat Partilidirler. Aile İsmet İnönü  ve 2.dünya savası döneminde şartların malum olduğunu, fakirlikten çok çektiklerini söylüyordu ve toplumdaki seçkin memur gariban köylü ayrımı ailenin tüm fertlerinin hayata bakışını etkilemişti.

 Muhafazakarlık ağır basıyordu. Bolat, üniversiteye girdiği yıl 12 Eylül döneminin hareketli yıllarıdır. Siyaset yerine daha çok Turgut Özal’ın 24 Ocak kararlarıyla ilgileniyordu. Zira serbest piyasa ekonomisi Türkiye’nin hayatına girmişti. Bu gelişme Ömer Bolat’ı etkileyecekti. “Siyasetle ilgilenmek “suç”tu! Ekonomi hareketliydi. “Ülke demokratikleşme sürecine girdi. Uluslararası ilişkiler dikkatimi çekiyordu. Meraklıydım. İyi bir öğrenci oldum. 400 öğrencinin eğitim aldığı üniversiteyi ikincilikle bitirdim.”
Bolat, lisan eğitimi alırken hocası Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun etkisiyle İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV)’de çalışmaya başladı. İngilizcesini geliştirdi.
Öğrenme hırsı Türkiye’nin dışa açılma stratejisinin etkisiyle oluyordu. Lisans sonrası Amsterdam Üniversitesi Avrupa Enstitüsü’nde yüksek lisans yapmaya başlayan Bolat, ilk kez gördüğü Hollanda’nın gelişmiş ekonomik ve siyasi yapısından çok etkilendi. “O dönem uluslararası arenada 12 Eylül eleştiriliyor ve sol görüşlülerin hapislere atılması nedeniyle faşist ülke yorumları yapılıyordu.
 Milliyetçi ve muhafazakar olduğum için ülkemi savunuyordum. Yabancılık hissi muhafazakarlık duygumu daha da artırdı. Dine önem vermeye başladım. Ailemi, ülkemi özlüyordum .Türkiye’nin ekonomisi ile Hollanda’yı karşılaştırıyordum. 
O dönemler Türkiye’nin 20 yılda Hollanda’yı yakalayacağını umuyordum. Ama 1990’lı yıllarda yaşanan 28 Şubat kararları Türkiye için kayıp 10 yıl anlamına geldi.”
Bolat, daha sonra Almanya’da Kiel Üniversitesi’nde Avrupa Para Sistemi-Geçmişi, Bugünü ve Gelecekteki Gelişimi, Türkiye’nin Sisteme Muhtemel Üyelik Sorunu konusunda eğitim aldı. 
“O yıllarda Türklere ve İslam’a hoşgörü fazlaydı. Müslüman olarak ciddi saygı duyuyorlardı. Almanya’nın ekonomik refah düzeyine ulaşmak gerektiğine inandım. Bunun için de ciddi ve disiplinli çalışmak gerekiyor. Günümüzde ülke olarak çok da geri değiliz. Geçen ay gittiğim Barcelona’da Türkiye’nin gelişmiş bir ülke olduğunu hissettim. Dünyanın birçok ülkesi Türkiye’deki gelişimin farkında ,Avrupa ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri dahi bu gerçeği  söylüyor. Türkiye çok yakından takip ediliyor.”
Kendileri ile  ile 1990’lı yıllarda, bendenizin İstanbul’da öğrenci olduğum dönemde Musiad merkezinde ve 2006 yılında Konya’da İller Bankasında görev yaptığım dönemde ,Konya Musiad’a  ziyaretlerinde  görüşme imkanımız oldu, Ereğli'ye yönelik hasbihal ettik.  Yakın tarihlerde  kendisi ile yapılan deneyimlerini ve hemşehrilik duygularını ifade ettiği, medyada yer alan  bir röportajı ,
Ereğlili hemşehrilerimizin bilgilerine, ilgilerine sunuyorum.
- Şu an Konya ile Ereğli ile bir bağınız var mı?
Tabii. Konya’nın ve Ereğli’nin benim kalbimde çok farklı bir yeri var, muhabbet besliyorum  otopraklara. Konya’da ve Ereğli’de  anne ve baba tarafından akrabalarımız var.
- Geçmişinizle bugün arasında bir muhakeme yapıyor musunuz? Yani ‘öncesinde şu noktaydım, bugün bu çizgiye geldim’ şeklinde.  
Bunu bir böbürlenme ve öğünme meselesi şeklinde asla yapmıyorum. Ama ara sıra nostalji yapmayı severim. Tabii hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Çocuklarıma anlatırım, onlar da merakla dinlerler. Hayat çok zorlu bir maraton. Hayat en büyük ve en uzun bir üniversite. Önemli olan şu bu üniversiteyi bitirmek değil, önemli olan hayat üniversitesinden başarı ile mezun olmaktır.
- Anne ve babanızdaki Konya Ereğlili yönü, sizde de var mıdır?
Orta Anadolu’dan gelen bir aile olarak ailemin memleket yönü elbette ki vardı. Doğal olarak o yön bizde de var, devam ediyor. Özellikle yemek kültürü konusunda memleketimiz mutfağından çokça esinleniyoruz.
- Kısaca kariyer basamaklarınızı nasıl tırmandınız ?
Konya Ereğlili bir ailenin oğlu olarak, 1963 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. Ailem, 1960’ta İstanbul’a göç etmişler. İlk, orta ve lise tahsilimi İstanbul’da yaptım. Sonra Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Ekonomi ve İşletme bölümlerinde okudum.  Üniversite ikinci sınıfı bitirdiğimde İktisadi Kalkınma Vakfı’nda araştırmacı – tercüman olarak işe başladım. Daha sonra bir burs temin ederek 21 yaşında Hollanda’ya yüksek lisans yapmaya gittim. Aynı şekilde Almanya Kiel’de Uluslararası Ekonomi ve İşletme alanında ikinci bir yüksek lisans yaptım. Marmara Üniversitesi’nde doktoraya başladım. Nihayetinde 1989 yılında doktoramı tamamladım. 1993 yılında doçentliğe müracatım oldu ,o günün şartlarında yayınlarım yeterli olmasına rağmen  o günlerin konjonktürü diyelim, bu mümkün olmadı  , kısmet 2010 yılında imiş,1993’te MÜSİAD Genel Sekreterliği görevini yürüttüm. Akabinde MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı ardından da 2004 yılında MÜSİAD Genel Başkanı seçildim. MÜSİAD’ın  3. dönem Genel Başkanlığını yaptım  Şu an Albayrak Grubu’nun CEO’su görevini yürütmekteyim. İngilizce ve Almanca bilmekteyim. 30 kadar rapor, kitap ve 110 civarında makalem  yayınlandı. Nisan 2007'de Küre Yayınları tarafından Medeniyet İdeali'' isimli bir kitabım  ile Liderlik Gönül İşidir adlı  diğer kitabım  yayınlandı. Evli ve iki çocuk babasıyım. Bir dönem İstanbul  Şehir Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti  Yunus Emre Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Üyesi   ve AK Parti MKYK Üyesi ile AK Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevlerinde bulundum.
- Bugünlere geliş sürecinizde hiç ümitsizliğe kapıldığınız vakitler oldu mu?
Elbette ki olmuştur. İnsanız sonuçta. Meselâ Almanya’ya ve Hollanda’ya yüksek lisans için gittiğimde duygusal biri olarak aile özlemi, memleket özlemi ağır basıp, ‘ne diye yurt dışına çıktım’ şeklinde ümitsizce düşüncelerim oldu.
- Peki sonrasında kendinizi nasıl teselli ettiniz?
Kendi kendime, ‘madem bu adımı attık, burada çok çalışıp başarılı olacaksın. Hem kendini hem aileni hem Türkiye’yi hem de İslâmiyet’i temsil ediyorsun. Bundan dolayı çalışıp, sıkıntılara katlanacaksın’ diye avunuyordum.
- İş hayatınızdaki performansınız da oldukça başarılı gözüküyor.
İş hayatımda da bazen terslikler meydana gelebiliyor. Sonuçta önemli olan krizleri sağlıklı ve basiretli bir şekilde atlatabilmektir. Zaten hayatta hiçbir zaman yukarıya doğru tek yönlü bir çıkış yoktur. Hayat, aynı insan kalbi gibidir. İnsan kalbi nasıl inişli, çıkışlı çalışırsa, insan hayatı da böyle inişli çıkışlıdır. Bu son 7 yıl içinde ailemizde kanser vakaları görüldü. Dolayısıyla sağlık konuları bizi hem çok üzdü hem de çok endişelendirdi. Ama şükürler olsun, iyi mücadele ettik ve bugünlere ulaştık.
- Özgeçmişinize baktığımızda dolu dolu bir hayat yaşadığınızı görüyoruz. Ortam itibariyle biraz şanslı mıydınız?
Yok. Esnaf bir baba, ev hanımı bir ailenin çocuğu olarak ve 5 kardeşin ortancası olarak kolay olmayan şartlarda mücadele ettim. Bunlarda tabii en önemlisi okumayı, yazmayı, çalışmayı çok sevmem. Bu nedenle eğitim hayatım Allah’a şükür başarılı geçti.
- Eğitim hayatınızda zaman zaman aksamalar meydana geldi mi?
Eğitimimi hiç aksatmadım. İlk, orta, lise, ardından üniversite, ardından yurt dışında iki defa yüksek lisans, ardından doktora ve nihayetinde doçentlik… Bunun yanında da, küçük yaşlardan itibaren babamız bizi çalışma hayatının içerisine soktuğu için hayatın önemini anladık. Yani başarılı olmak için iyi eğitimin ve çok çalışmanın önemini kavramıştım.
- İngilizce ve Almanca olmak üzere iki dil biliyorsunuz. Bunları öğrenmeniz nasıl oldu?
Üniversiteye başladığımda 17 yaşındaydım. Orada  İngilizcenin çok önemli olduğunu kendi kendime düşündüm. Zihnimde bir hesaplaşma, yüzleşme yaşadım. Sonunda kendi kendime 2 senede İngilizce öğrendim. Ve 2 sene İngilizce öğrendikten sonra İktisadi Kalkınma Vakfı’nda 19 yaşında stajyer tercüman olarak göreve başladım. Almancayı da yine bireysel imkânlarımla öğrendim.
- Yani dil öğrenme konusunda hiçbir yardım almadınız mı?
Hayır. Kendi kendime çalıştım. Hollanda’da yüksek lisansımı tamamlayıp döndükten sonra 3 ay Almanca kursuna gittim. İngilizce bildiğim için Almanca gramer kitaplarını yine kendi kendime okuyarak, çalışarak, Almancamı ilerlettim.
- Almanca’nın pratiğini nasıl yaptınız?
Almanya’da yüksek lisans sırasında pratiğimi geliştirdim. Böylece hakikaten çok iyi eğitim, yabancı dil bilgisi, çok çalışmak ve hayatın dönüm noktalarında doğru kararlar vermek, hayatıma yön veren hususlar oldu.“Hiç pişmanlığım yok”
- Zaman zaman yanlış kararlar aldığınız vakitler oldu mu?
Mutlaka oldu.  Bugünkü düşüncem, o zamanlar olsaydı, daha çok yabancı dil öğrenmeye gayret ederdim. Bir Arapça’yı, Fransızca’yı da öğrenmek isterdim. Bugün Allah’a çok şükür, yaptığım işlerden ve geldiğim noktadan en ufak bir pişmanlığım yok.
Peki, nasıl bir lider profili çiziyor  hemsehrimiz Ömer Bolat yayınladığı kitabında?.. Başarılı, güçlü, sevilen ve iyi anılan bir lider mi, yoksa başarısız, nefret edilen, sevilmeyen ve kötü anılan bir lider mi?..
Prof. Dr. Bolat, liderde bulunması gereken özellikleri şöyle sıralıyor:
İnsanlar güvendiği kişinin arkasından gider. Bunun için, lider; güven verici, emin, sözüne güvenilir, kitlenin içinden gelen, o kitlenin inandığı değerleri benimsemiş, o dili konuşan birisi olmalıdır.
Kimileri tarih yazar, kimileri de tarih okur. Lider, tarihi yazandır.
 Lider, topluma gelecek umudu aşılayabilmelidir.
Liderlik, bir süreçtir. Zirvede, tadında bırakmayı bilmek gerekir.
 Liderlik ve başarı, alın terinin, akıl terinin ve toplum rızası için çok çalışmanın eseridir.
"İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır."
Lider de hükmedici değil, hizmetkâr olmalıdır.
 "Liderlik Gönül İşidir."
 Gönül dolusu bir hizmet aşkıyla başkalarına faydalı olmak ve Yaratıcı"nın rızasını kazanmak için yapılan çalışmanın hayrı ve bereketi çok olur.
Bunları okuyup da, onun, sadece nasıl lider olunur? sorusuna cevap aradığını sanmayın Çünkü o, 192 sayfalık kitabına çok şey sığdırmış!..
Meselâ Küresel ekonomik krizin nasıl başladığını, hangi aşamalardan geçtiğini ve Türkiyeyi nasıl etkilediğini isimler ve rakamlar vererek anlatmış ki; sadece bu bile kitabın başucu kitabı olmasına yeter de artar bile... 
Sistemde krizlerin ancak ve ancak gönül liderleriyle atlatılabileceğini vurgulamış ki; sanıyorum kitabının ismi de buradan geliyor.
Prof. Dr. Ömer Bolat; bir gönül adamı olduğu kadar, halkın içinden biri olduğunun ipuçlarını da vermiş kitabında Gençlere tavsiyede bulunurken, tecrübe ve itibarın parayla elde edilemeyecek değerler olduğunu vurgulamış
Ve okkalı  ders vermiş:
Unutulmamalıdır ki; en önemli mezuniyet, Hayat Okulundan başarıyla mezun olmaktır!
Çünkü  demiş; okullardan alınan diplomanın geçerliliği 6 aydır Halbuki bilgiler sürekli yenilenmekte ve değişmektedir. İşte bize, bu yenilenme fırsatını, hayatın kendisi sunmaktadır!
Kitapta, varılacak hedefler de, başarının kodları da, örneklerle anlatılmış.Mesela denilmiş ki;Türk toplumunu ayakta tutan en önemli faktör ailenin gücü ve aile içi bağlılıktır.
Bana göre; kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biri de, güzel sözler-özlü,sırlı sayfalardır. Prof.Dr. Ömer Bolat"ın kitabındaki, özellikle Küresel Ekonomik Krizle ilgili bölüm, tam bir başucu kitabı niteliğinde


Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.